S
'yi sonsuzluktan almıştım.
E
'yi erdemden...
N
'yi naz ödünç vermişti,
İ
, içimden geldiği gibi, öylece yerleşivermişti yüreğime...
Bense bekliyorum.
Şaşkınım çünkü. Ne yapacağımı bilmeden öylece, yerime mıhlanmış, duruyorum. Kımıldamıyorum, kımıldamayı düşünmüyorum bile; dedim ya bekliyorum diye.
Bilmediğim bir yerlerde bir tılsım gizli besbelli; o yok olmasın diye bu ürkek, korkak, tereddütlü halim, sonu gelmeyen beklemelerim.
Aslında böyle olmamalı. Ellerim bu kadar acemi, sesim bu kadar titrek, gözlerim bu kadar kaçak; olmamalı.
Yüreğim hepsinden öndeyken böyle, söze can veren sesim, susmamalı.
Böyle karmakarışık, cılız hatta yorgun hissetmemeliyim.
Biliyordum, derin bir solukla bir defada söylemeliyim.
S
'yi sabırdan almıştım.
E
'yi evrenden.
V
'yi vefa, vedadan önce davranıp vermişti.
İ
'yi ihanet sıkıştırmıştı araya.
Y
, yalnızlığın içinden hüzünle sıyrılıp yer bulmuştu yamacımda.
O
, ozanların dağarcığından uçup gelmişti erken bir sabah.
R
'yi karşımda görünce çoktan razı olmuştum.
U
, unutmanın sihrini mi sunmuştu ben böyle şaşkınken; bilmiyorum.
M
'yi mutluluktan aşırmıştım, gülümseyerek.
Öyleyse...
Şimdi tam zamanı değil mi?
Her şey bu kadar içimde, bu kadar hazırken, eksik olan ne?
Nedir beni tutan?
Korku mu?
Acemiliğim, utancım böyle kaçak dövüşmem; neden?
Zayıf mı hissedeceğim kendimi?
Ayıplanacak mıyım?
Garipsenecek miyim yoksa?
Anlaşılmayacak mıyım?
Duymak istemediğim sözler yüzünden kalbim mi kırılacak; yok mu sayılacağım?
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak mı?
Ah, böyle olmamalı.
Öyleyse, öyleyse, sahi öğrenebilir miyim?
Sevgimi söyleyebilmeyi, öğrenebilir miyim?
O dünyanın en güzel cümlesini, gün içinde, bir anda, çok derinlerden geldiğinde kendimde tutmayıp, bir defada...
Söyleyebilir miyim?
"Seni seviyorum" demeyi öğrenebilir miyim?